Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’nin eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkındaki hak ihlali kararına yaptığı itirazı reddetti. Bu kararla birlikte AİHM’in daha önce açıkladığı ihlal hükmü kesinleşti. Gelişme, Türkiye’nin Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yükümlülükleri bakımından önemli bir dönemeç olarak görülüyor.
AİHM, 8 Temmuz 2025 tarihli kararında Demirtaş’ın uzun tutukluluk süresinin ifade özgürlüğü ve siyasal faaliyet hakkını ihlal ettiğini belirtmişti. Türkiye, bu kararı Büyük Daire’ye taşımak için itirazda bulunmuştu. Ancak AİHM Paneli, Ankara’nın başvurusunu reddederek kararı bağlayıcı hale getirdi. Böylece, Demirtaş davasında Avrupa hukukunun nihai tutumu netleşmiş oldu.
Selahattin Demirtaş, 4 Kasım 2016’da tutuklanmış ve o tarihten bu yana cezaevinde bulunuyor. Hakkındaki davalar, 2014’teki Kobani olaylarına ilişkin suçlamalar dahil olmak üzere çeşitli siyasi faaliyetlerine dayanıyor. AİHM, daha önceki kararlarında da Demirtaş’ın tutukluluğunun siyasi gerekçeler taşıdığını ve çoğulcu siyaseti bastırma amacı taşıdığını ifade etmişti. Yeni kararla bu tespitler tekrar teyit edildi.
Mahkemenin kararı, Türkiye açısından yalnızca bireysel bir dava değil, sistematik bir insan hakları değerlendirmesi olarak kabul ediliyor. Hukuk çevreleri, kararın uygulanmaması halinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’ye yönelik denetim süreçlerini sıkılaştırabileceğini belirtiyor. Bu durum, ülkenin uluslararası yükümlülükleri açısından yeni gerilim alanları yaratabilir.
Siyaset bilimciler, kararın iç politikada da geniş yankı uyandıracağı görüşünde. Demirtaş’ın serbest bırakılması yönündeki beklentiler yeniden gündeme gelirken, muhalefet partileri kararı hukuk devleti açısından önemli bir adım olarak değerlendiriyor. Hükümet kanadı ise iç hukuk sürecinin bağımsız şekilde ilerlediğini savunuyor.
Uzmanlara göre, karar Türkiye’nin yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüğü ve siyasi katılım hakları konularında yeni bir sınav anlamına geliyor. İnsan hakları kuruluşları, mahkemenin hükmünün gecikmeden uygulanması gerektiğini vurguluyor. Bu süreçte Türkiye’nin Avrupa kurumlarıyla ilişkilerinde şeffaflık ve uyumun önem kazandığı belirtiliyor.
Geleceğe dönük olarak, Ankara’nın üç olası adımı bulunuyor. İlk olarak, Demirtaş’ın tutukluluğunun yeniden değerlendirilmesi bekleniyor. İkinci olarak, AİHM kararlarının iç hukukta uygulanmasına yönelik reform adımları gündeme gelebilir. Üçüncü olarak, Türkiye’nin Avrupa Konseyi ile ilişkilerini yumuşatacak diplomatik girişimlerde bulunması olası görünüyor.
AİHM’in bu kararı, Türkiye’nin hukuk devleti ilkelerini güçlendirmesi ve insan haklarına dair yükümlülüklerini yerine getirmesi açısından belirleyici bir dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Bu gelişme, hem iç hukuk düzeni hem de uluslararası hukuk alanında Türkiye için yeni bir test oluşturuyor.
